4.29.2009

simurg


"Bu kuşun özelliği, gözyaşlarının şifalı olması ve yanarak kül olmak suretiyle ölmesi, sonra kendi küllerinden yeniden dirilmesidir. Kuşlar Simurg’a inanır ve onun kendilerini kurtaracağını düşünürmüş. Ancak ne var ki, kuşlar dünyasında her şey ters gitmeye başlamış. İşler ters gittikçe onlar da durumu düzeltmesi için Simurg’u bekler dururlarmış. Fakat Simurg ortada görünmedikçe kuşkulanır olmuşlar ve sonunda umudu kesmişler. Derken bir gün uzak bir ülkede bir kuş sürüsü Simurg’un kanadından bir tüy bulmuş. Simurg’un var olduğunu düşünen dünyadaki tüm kuşlar toplanmışlar ve hep birlikte hükümdarlarının huzuruna gidip yardım istemeye karar vermişler. Ancak Simurg’un yuvası, etekleri bulutların üzerinde olan Kaf Dağı’nın tepesindeymiş. Oraya varmak için ise hepsi birbirinden çetin yedi dipsiz vadiyi aşmak gerekirmiş. İstek, aşk, marifet, doygunluk, birlik, hayret ve yokluk vadileri... Kuşlar, hep birlikte göğe doğru uçmaya başlamışlar. İsteği ve sebatı az olanlar, dünyevi hazlara takılanlar yolda birer birer dökülmüşler. Yorulanlar ve düşenler olmuş. ‘Aşk denizi’nden geçmişler önce... ‘Ayrılık vadisi’nden uçmuşlar... ‘Hırs ovası’nı aşıp, ‘kıskançlık gölü’ne sapmışlar... Kuşların kimi ‘aşk denizi’ne dalmış, kimi ‘ayrılık vadisi’nde kopmuş sürüden... Kimi hırslanıp düşmüş ovaya, kimi kıskanıp batmış göle... Önce bülbül geri dönmüş, güle olan aşkını hatırlayıp... Papağan o güzelim tüylerini bahane etmiş; kartal, yükseklerdeki krallığını bırakamamış. Baykuş yıkıntılarını özlemiş, balıkçıl kuşu da bataklığını... Vadileri aştıkça sayıları gittikçe azalmış. Ve nihayet beş vadiden geçtikten sonra gelen altıncı vadi ‘şaşkınlık’ ve sonuncusu olan yedinci vadi ‘yokoluş’ta bütün kuşlar umutlarını yitirmiş... Kaf Dağı’na vardıklarında geriye otuz kuş kalmış. Bakmışlar ki, dağın zirvesinde kimse yok! Tam kendilerini kurtaracak hükümdarlarını bulamamanın düş kırıklığını yaşıyorlarmış ki, sonunda işin sırrının sözcüklerde olduğunu anlamışlar: Farsça ‘si’ otuz, ‘murg’ ise kuş anlamına geliyormuş. Simurg’un yuvasını bulunca ögrenmişler ki, ‘Simurg’ ‘otuz kuş’ demekmiş. Yani Simurg aslında kendileriymiş. Hepsi Simurg’muş. Otuz kuş anlar ki, aradıkları sultan kendileridir ve gerçek yolculuk, kendine yapılan yolculuktur..."

Hamit TURHAN
22.03.2006
Fanatik

canın sağolsun


yazmışlar, şiirleştirmişler, bestelemişler, resmetmişler. hepsinin bir derti varmış. derdini dökmüş anlatmışta anlatmış. yetmemiş devamını da anlatmaya soyunmuş ikincinin başlığının yanına roma rakamıyla 2 yazarak. bazısı başlık dahi atmamışta biz başlıklara alıştık bulması kolay olsun diye sonradan gelmiş başlığı derleyen toparlayan tarafından. başlık atana da yar etmemişler o başlıkları bazen. yine mi çiçek demiş şair, adı madam despina kalmış. ara ki bul ondan sonra. ama arayanınında bulanında derdi aynıymış. nasıl yorumladığı neler hissettiğiymiş bakarken, dinlerken, okurken, resmederken...

herkesin bir derdi var. herkes kendine göre bir dert buluyor dertsiz başına. derdi olunca önemli insan zannettirecek ya çevresine kendisini. o da takılıyor bir yerlere eninde sonunda takıntılı olup çıkıyor bilimsel olarak. ama asıl varolan insanın tutunma çabası oluyor. bir yerlerden tutunuyor. bu fani dünyada o tuttuğu dalla ayakta kalmaya çalışıyor. biri nazım oluyor şiirlerini okuyup isyan ettiriyor, biri yunus oluyor okudukça insanlığı öğretiyor. bazısı orhan oluyor. basitliğin kudretine tapıyor. basitlikte buluyor kendine göre dengeyi. asıl öğreti bu aslında. o bulduğu dal her halükarda uçurumun kenarında kendini zar zor tutmaya çalışan, aşşağıdan bakıldığında imrenilen, yukarıdan bakıldığında küçümsenen bir kök oluyor ama tutanın hayattaki gayesi olmaktan kendini alıkoyamıyor. onun da bir derdi oluyor sonrasında. ya che gibi markalaşıyor ister istemez. ya ata gibi yol gösterici oluyor...

kısacık bir hayat verdiğimiz savaş. sorduğumuz sorular. kısacık bir hayatı çözümleme çabası. yarın sabaha çıkacağı belli olmayan milyonlarca insanın saçma sapan bir uğraşı bir bakıma. yada orhan veliye göre öyle de shakespeare'in derinlikleri bambaşka. ama aslı hayatın içinde saklı. geçmişe özenenlere inat zamanını yaşamayı bilen. savaşını sadece "an" için verenlere bir ödülü olmalı bu hayatın. gerisi fasarya...

kardeşim

şair olsam şu fotoğrafa bakıp şiir yazarım.ressam olsam şu fotoğrafa bakıp resmederim.yeterince güvensem kendime yazar olabilmek için hikayesini yazarım. besteci olsam yine mi çiçek derim meral okay olmaya soyunurum. balıkçı olsam kayığımı bu iskeleye bağlarım...

olan oldu sayılır. bu zamana kadar yapılan yapıldı. yapılabildiği kadarıyla. hani kardeşlik falan denir ya. bir öz kardeşin vardır kardeş gibi. bir de hakikaten bir şeyler paylaştığın. buraya dikkat! hakikaten bir şeyler paylaştığın. bir şeyler paylaştığını sandıkların değil. kardeşlik dediğin paylaştıklarının reklamını etmek değil. kardeş gibi davranabilmektir. kardeş gibi davranmak salt kendinden büyüğe saygı duymakta değildir. kardeş gibi davranmak benim abimden gördüğümdür. benim kardeşlikten anlayışım odur. o da çıtayı öyle bi yere koymuştur ki bazıları zıplasa bile yetişemez kolay kolay.

asıl diyeceğim o değildi aslında. fotoya bakıp fotonun gerisindekine gönderme yapmaktı. ben bu fotoya baktıkça o engebeli yamuk yumuk ama ayakta kalmayı başarabilmiş iskelenin sonuna gelmiş, bir yerlere varabilmiş, aynı zamanda birbirlerine nasıl kardeş olunabileceğini göstermiş iki insan görüyorum. fotonun öbür tarafı bu iki insanı buralara kadar getirmiş anne baba olabilirdi elbet. ama onlar birazda o iskelede saklı kalmış sanki. iskelenin ayakları gibi. fotoyu çekense o kardeşliği son bir kaç senede görebilmiş ama fotoyu bırak bozmayı, eskitmeyi ona renk katmış bambaşka bir boyut kazandırmış ve bozmamak için elinden geleni ardına koymamış dünya tatlısı bir insan. teşekkür ediyorum sana. teşekkürler bu zamana kadar yaptığın her şey için ve bundan sonrası için... umarım sana yakışanı da ben bulurum.

müzikli dakikalar / 1



böyle de yazmaya düşman oldum bu aralar. ne kadar kopy varsa buraya peystliyorum. sanki her saat başı benden yeni bir post gelmesini bekleyen bir kitlem varmış gibi. neyse, sizi şarkıyla başbaşa bırakayım. radyo dj yi gibi şarkıyla alakalı bir şeyler söylemeye kasmayayım kendimi..

4.28.2009

yalan dünya / 1


"Biz futbolun sahte dünyasının içindeyiz. Bu tamamen düzmece bir dünya. Bize basit bir oyun oynamamız için milyonlarca dolar ödeniyor. Ama biz sadece sistemin devam etmesi için kendini satan köleleriz. Ben sadece futbolcu Almeyda değilim. Bir insanım, bir babayım ve bir çiftçiyim. İşte bu benim. Ve futbolun içinde kaldığım her gün gerçek Almeyda’dan uzaklaşıp, kişiliğimi yitiriyorum"

Jesus Almeyda

4.24.2009

haberimiz var / 1


hayvanlar aleminin en uzun bacaklı mankenlerinden olan zürafa ece bir kez daha üstsüz yakalandı. hamile olduğu zamanlarda bile üzerine hiç bir şey giymeyen cüretkar güzel ece, şu sıralar "ateş ediyorsun" çakmaklarının sahibi zebra kamille birlikte ümraniyenin kuytu köşelerinde tatilde. otlaklarda güneşin keyfini çıkaran ece eşi sırtında güneş yağı sürerken objektiflere böyle yakalandı.

4.14.2009

pas!



kürtçe bilmem, anlamam, dinlemem. pekte rahatsız da olmam. turistlerin rusça konuşması neyse kürtçede odur benim için. kürt arkadaşlarımda oldu. kendi aralarında da konuştular. çok rahatsız olduğum zaman terk ettim ortamı. rahatsız olduğum dediğimde yazlıkta kendi arasında almanca konuşmaya başlayan gurbetçiler ne kadar battıysa artık. rahatsız olmadığım zamanda dinlemeye anlamaya çalıştım. malum fonetiği fransızcaya benziyor. bazı kelimeleri anlaşılır derecede de benzerdir. o kadardır alakam. şu avrupa birliği yasaları nedeniyle de kürtçenin öğrenimi ve televizyonun açılması da bence her iki taraf içinde gösterişten başka bir şey değildi. taraftan kastımda kürtü türkü değildir hani. kürtçülük yapanıyla türkçülük yapandır. ikiside faşisttir nazarımda ikisinin de yeri yoktur ne kalbimde ne beynimde.

bu kadar kişisel bilgi yeter. gelelim konumuza. kürtçe pas istemenin yasak olduğu van'ın muradiye ilçesindeki polislerle öğrenciler arasında yapılan futbol maçına. harun gümüş isimli bir çocuk yanlışlıkla kürtçe pas istiyeveriyor. sevgili polislerimiz bakıyor ki vatan elden gidiyor bu hoş karşılanamayacak eylem karşısında anında olaya müdahale ediyorlar. sonuç; 4 yaralı!
6 terörist öldürüldü 1 polisimiz şehit haberini de alabilirdik (yanlış anlaşılmasın bazı çok ironik aydınlarımız(!) gibi doğudaki askeri mücadeleyi küçümseme gafletinde bulunmuyorum). ilahlar korumuş polislerimizi. olası bir çatışmayı engin öngörüleriyle süzüp halledivermişler ortalık yere çıkmadan sağolsunlar(!).

3 önceki postta da dediğim gibi bu toplum artık kendini yiyip bitiriyor. her şeyden nem kapar oldular. bu olayda olduğu gibi kaş yapayım derken göz çıkarmaları içten değil. bir güzellik yapalım diyor. bir birlik beraberlik, bir barışma sağlansın bu kavganın içinde diyor. onu da eline yüzüne bulaştırıp bırakıyor. nasıl bir hastalık nasıl bir vebaysa artık hepimizi yiyip bitiriyor. insanlarının büyük bir çoğunluğunun mehmet ali erbilden beslendiği, saatlerce adnan aybabanın yaptığı gerizekalılıkları konuştuğu, ahmet çakarı el üstünde tuttuğu, cengiz çandar gibilerini düşün adamı olarak bellediği, yaftalamıyoruz derken birbirini yaftalayan çok satan(!) gazetesinin olduğu, taraf olmayı bir halt sananlarının, biraz kendine aykırı gelenini gazetesinden men ettiği bir toplumun sağlıklı, sıhatli, soğukkanlılıkla olaylara yaklaşabileceğini beklemek abesle iştigal oluyor artık. ne sosyologlarımız sosyolog, ne bilimadamlarımız bilimadamı. ne hocalarımız hoca. et g.t muhabbeti yapan adamı yere göğe koyamaz olduk, sonrada kafasını kapatıp özgür düşünmelerini bekleriz gencecik kızlarımızın...

bu toplum bu noktaya nasıl geldi. bu insanlar nasıl bu kadar çıldırdı. dünyanın en eğlenceli sporu bu topraklarda neden bu kadar sapıttırıldı, bir oyun bile oynamayı bilmeyen bu adamları 12 eylül mü yetiştirdi, yoksa onları yetiştirenler mi 12 eylülü yaptı? bu özgüvensizlik bu üçkağıtçılık, bu toplumun yaşam kaynağımıydı yoksa...

bilemiyorum. artık öyle bir noktaya geldi ki olay bilmek bile istemiyorum. bu kokuşmuşluk bu rezalet öyle bir sarmış ki herbir yanımızı, kafamızı kaldırıp göğe bir an olsun bakıp bir kez geldiğimiz şu dünyada bir anı kavga etmeden yaşamayı beceremez olduk.

bu dünyadan umudu kesmiş bu toprağın insanları. hülyaları cenaze namazlarının kılınmasını beklemek olmuş. onlar bekleyedursunlar bazıları yaşamayı tercih ediyorlar. yaşamayı bilenler. ara sıra oturup hayal kurabilenlerde o hayallerinin yerini bu ülke içinde göremez oldu. kaçıp gitmek istiyorlar yada bir sığınak arıyorlar. bu toplumdan uzak bu topraklar içinde.

sığınakçıların ve kaçakların hikayeleri de başka bir posta artık...

sakin ol!



bu adamlar bu işte iyiden iyiye profesyonelleşti. filmler harika. çekimler harika. hani bu işlerden çok anlamam. yapım aşamasını falan bilmem de iyi bir izleyici olarak videolarını çok beğendiğimi söyleyebilirim.

bates motel productions ın diğer videolarına buradan ulaşabilirsiniz;

http://www.youtube.com/user/batesmotelpro

çağdaş yaşam gözaltında!

4.13.2009

fatih terimmiş bütün derdimiz


ne büyük kötülük etmiş bu adam yahu türk futboluna.
tohumlar atmış dört bir yana, eşek kadar adamlar hür iradeleriyle hareket edemedikleri için bunu dinliyormuş.
hagi' yi de o yetiştirmiş hatta...
emre belözoğlu'su ardası semihi hepsinin anasını becermiş. ee haliyle hepsi topluca adeta bir tarikata girer gibi orospu çocuğu olmuş (emreyi günahım kadar sevmem).

dünkü olayların çıkmasında herkesin payı vardır. antu.com da metin şeninde dediği gibi (kaldı ki bu olayları buraya getiren çıban başlarından birinin oğludur kendisi) iki yönetimde çıkıp ortak bir bildiri yayınlayıp. federasyondan önce oyuncularına ceza verip sorumluluğu da kabul etmeliler.

bu olaylar dün çıkmadı ortaya. 1996 da başlamadı. temiz bir 20 senelik geçmişi (rıdvanla hayrettinin birbirine girdiğini unutulalım mı bir seferde) var bu ayıbın. fazlaca temiz zannetmeyin fatih terim öncesi veya sonrasını yada birine yüklenme gafletinde bulunup bütün sorumluluğu üstünüzden atmaya kalkmayın.

bu ayıpta ardasından semihine kadar taraftarından yönetimine kadar herkesin payı vardır. ali şende buna dahildir, ergun gürsoyda daha fazlası da.

önce oturun içinizdeki irinleri temizleyin. maç öncesini izlediniz mi bilmiyorum. fenerbahçenin bir amigosu var sefa isimli. salyalarını akıta akıta giriyordu stada. bu adamı türkiyenin herhangi bir stadına girmesine olanak sağlayan hukukuda emniyeti de sorumludur bu işlerden.

sabri diye bir adam var. her türlü pisliğin içinde en önde bayrak tutan. her türlü ahlaksızlığı terbiyesizliği yapan bir tip. her fenerbhçe maçında bir vukuat. her kavganın hazırlayıcısı. dayamış kendini tarikatına hakan şükürüne devam diyor hayatına. bizde bunu sporcu(!) diye izliyoruz. önce o stattaki taraftarlar adam olsun o şerefsizi temizlesinler o takımdan. oynayamasın ıslıklansın.

diğer tarafta lugano! bu adama ben daha fazla bir şey söyleyemiyorum. bu gün hasta fenerli bir arkadaşım söyledi. onun ağzından da duydum ya artık ölsem gam yemem. bu adamın deli raporu var herhalde dedi. normal değil bu adam dedi. iyi de dedi. ben bir şey diyemiyorum zira kendisine.

bu adamlara özenen daha bir sürü adam. bir sürü genç. ama adam! adammış gibi duran. biri milli takımın kalecisi. stada s.kini gösterir. biri stoperi. rakibini ısırır. ulan sanki bu adamlara bu işleri ilk kez yapıyormuş gibi şaşırıp heyecanlanmıyormuyuz. ben en çok bu halimize hayranım. hepsi bu ve buna benzer olayı her maçta yapardı. bu sefer çıktılar hepsini bir maçta sergilediler.

dünkü maç bu toplumun. bu leş, kokuşmuş, çıkar uğruna her şeyini satan. gençlerini bu ülkeden soğutan. kavgadan savaştan prim yapan cumhurbaşkanında ana muhalefet liderine. hükümet partisinin il örgütünden, terörist partisinin liderine hepsinin birer yansımasıydı. sevgili kardeşlerimiz, abilerimiz semih şentürk ve arda turanda aslında en masumlarıydı. en ahlaklısıydı. en sevileniydiler. taa ki düne kadar. dün bu ülke için çırpınıp her şeye rağmen bir şeyler yapmaya çalışan efendi dürüst adamların ne hale geldiklerini gördüm ben sahada. inanın ikisi de kardeşimmiş gibi çok üzüldüm. ender sevdiğim fenerli topçulardan semihin o hallerini, adeta hayranı olduğum ardanın çileden çıktığı hali görüp dedim ki boşuna değilmiş buralardan kaçma isteği. boşuna değilmiş boşverip gidesilerim. küfredişlerim bu topluma. bu adam yerine konamayasıca topluma, düzene.

bırakın kendinizi temize çıkarmak için kurban seçmeyi. biz ne halt ettik. nasıl bir insanız diyebilin bir an olsun. bir düşünün bunu. 15 dakika düşünün. illa ki bir payınız vardır.

4.10.2009

annovn

bir başlangıç yapmak isteyen birine akıl veren aklı ziyanlar eskiden atasözleriyle başlar kendi hayatlarından kesitlerle devam ederlerdi. şimdilerde başkalarının hayatlarıyla başlıyorlar öğütler vermeye yine kendileriyle devam ediyorlar. dönüp arkana baktığında değişen pek bir şey yok. o zaman ki fikir babaları atalarını kaale alırdı şimdikilerde başkalarının hayatlarını. hepimiz o direğin ucundaki kuş gibi bakıyoruz. bazılarımız gördüğü kuşlara kuş beyinli diyor ve bu durumdan çok fena mutlu oluyor. bazılarımızın tek farkı kendisininde kuş beyinli olduğunu kabul etmek oluyor. söyledikleri uçup giderken gene geriye yazılar kalıyor(!).

tali yol

anlamlı (11) futbol (6) anlamsız (5) ben (5) birey (5) toplum (4) öteki (2) atarım tutar belki (1) atatürk (1) benten (1) müzik (1)

gözetmenler

Nineteen Eighty-Four

Nineteen Eighty-Four