4.22.2010

geçende senden bahsetmiştik




zaten yoktun uzun zamandır hayatımda. bir msn iletilerini görüyordum. bir de facebook fotolarını. seni daha fazla görmek istememek için abuk subuk laf attığım, kızacağını bildiklerimi söyledikten sonrada hem msnden engelledin hem facebooktan sildin. aslında geçen yaz ara ara beni aradığında msn den laf atmalarında da terslemelerimin nedeni belliydi. beceremiyordum eski sevgiliyle arkadaş kalmayı. beceriksizliğimin faturasını da arkadaş olabilecek eski sevgililerle beraber çekiyordum.

şu üstteki paragraf sana özür mektubumdu. ya da özür de demeyelim sebebimdi. bundan sonrasında "senin gününü" sana anlatayım birazda. belki okursun diye...

"geçende senden bahsetmiştik" dedi kardeşin. bir şey diyemedim. iyi mi bahsettin kötü mü bilemedim. kardeşinin yüzünden de anlaşılmıyordu zaten. zira senin gibi yaptı bütün cenaze töreni boyunca. gülümsedi sürekli, yüzünde somurtganlık aradım. eve zorla gelen misafire yapılan gülümseyiş mi bu dedim. yok hayır. gülümsüyor, bir de üzerine tek tek dolaşıp ablamın ne çok sevdiği varmış diyordu. diğerlerini bilmem ama ben gözyaşlarımı sakladım kardeşin yüzünden. o bu kadar ""metin" olmanın ne demek olduğunu örneklerken bizlere ben nasıl ağlardım! tabii bir yere kadar. bastır bastır duygularını bir yerden sonra tutamıyorsun...

derler ki ruh dolanırmış cenazesinde. izlermiş her birimizi. hatta 40 gün evden çıkazmış derler. inanmam. inanmazdım ya da... şöyle söyleyeyim, başıma gelmediği için fazlaca ne anlama geldiğini bilmezmişim. sanırım ağır ağır bir vedalaşma şekli bu. bir anda olanı 40 güne yayıyorlar. çünkü hayat devam ediyor diyorlar. ne için peki? daha çok çalışmak için. daha çok çalışalım ki birinci olalım istiyorlar. bilmem en çok sen mi çalıştın. gördüğüm kadarıyla oynamayı, zıplamayı, hoplamayı hepimizden daha çok seviyordun. oynama dedim oynadın misal. seçim senindi tabii ki. en doğrusunu da sen seçmişsin şimdi bakınca. iyi ki oynamışsın. yoksa bizim gibi hala birinci olamayacaktın belki de. birinci olamamanın verdiği kaybetmişlikle çalışmaya devam edecektin. bak kurtuldun sen. artık çalışmana bile gerek kalmadı. galiba en çok oynayanları birinci seçiyorlar.

aklımda bir şey var. bir şeylere benzetmeye çalışıyorum o töreni. hani babanın annenin görüntüsünü çıkar. babannenin dedenin hıçkırıklarını bir kenara koy. neredeyse yurtdışına okumaya giden bir master öğrencisinin havalanından uğurlama töreniydi. sanki gidecek ama gelemeyecekti. sanki gelemeyeceği içindi herkesin üzüntüsü. bilemedim. ama şöyle tahmin yürüttüm. seni bunca çok seven çalışıp kazanacak bu yurtdışı eğitimini. gelecekler yanına elbet bir gün...

biraz önce en çok sen oynadın dedim. şimdi çalışmaktan bahsediyorum. biz bilemeyiz oynamayı böylesine. öğrenebiliriz belki senden sonra ama şimdilik öğrenemedik tangonun inceliklerini. babana öğretmiş miydin bilememiyorum. yoksa gösteriyor muydun o gece. gazeteler dans ederken babasının kollarında fenalık geçirdi diyorlar. tam olarak doğru mu bilmiyorum ama en güzel başlığı onlar atıyorlar. dans ederken bırakmak yakışırdı sana da. en sevdiğin adamlardan biri nazım hikmet gibi manşetlere çıkabilmen için.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

tali yol

anlamlı (11) futbol (6) anlamsız (5) ben (5) birey (5) toplum (4) öteki (2) atarım tutar belki (1) atatürk (1) benten (1) müzik (1)

gözetmenler

Nineteen Eighty-Four

Nineteen Eighty-Four