3.31.2010

ohuyom ben yaa!



bu ülkede eğitim öğretim almak demek zorluk çekmek demektir. eğer ilkokulda simit alırken meyva suyu alamamışsanız bir gün, ballandıra ballandıra anlatırsınız bu durumu. hele ki sıra arkadaşınız o gün okula getirdiği çikita muzunu ucundan da olsa sizinle paylaşmadıysa ve gözünüzün içine baka baka yediyse. en kral ilkokul hikayesini siz yazmış olabilirsiniz hafif tebessüm hafifte mahrur bir edayla anlatırken.

baba, dede, kolejde okuyan dayı, enişte, hala, teyze hepsi büyük bir zorluk çekmiştir bu noktaya gelene kadar. birinin zamanında ilkokul 3 senedir. diğeri okuduğu sanat okulunu üniversiteyle bir tutmaktadır. adamın üniversiteden anladığı tarım aletleri bölümü olunca mantıklı geliyor tabii. neyse efendim bu ülke kolay kurulmadı işin özünde. herkesin kendi çapında derdi tasası oldu pek tabii ki. onca borç, 29 buhranı falan derken yoksulluk fakirlik diz boyuydu. hoş halen daha pek bir farkımız yok ama artık en azından okumak istesenizde istemesenizde liseyi zorla bitirtip sırf askerden kaçasın diye açıköğretimi bile geçebiliyorsun hoplaya zıplaya. yahu öss den 107 puan alıp (2003 te yürürlükte olan sisteme göre) her yeri kazanıyorum diyen adam gördü bu gözler. sonradan anladık. açıköğretimde her yeriymiş... (dünyanın en gereksiz eğitim sisteminin en gereksiz modelidir şu açıköğretim saçmalığı. mantığını anlayabilen, sebebini kavrayabilen varsa bu sistemin, bir zahmet beni bilgilendirsin.)

bunca zor yetişen ama yetiştiği sistemden de zerre hazetmeyen bu ülke vatandaşlarına "köy enstitüsü" gibi bir model sunulmuş zamanında. köylü halka; köyde yetişen, köyün şartlarını bilen ve köy için çalışacak olan adamlar eğitilmiş. ancak tam olarak meyvaları toplanmadan kapatılmış çeşitli sebeplerle. köy enstitüsü olmamış sanat okulu açmışlar. o da olmamış kredili sistem gibi bir ton zırvalıkla süslemiş türk eğitim öğretim sistemini. "lan ne anlar 15 yaşındaki çocuk kredili sistemden. sanki ortaokulda felsefe dersi mi verdin adama da kendini tanıyabilip hayatına yön versin" diyenlerde dinlenmemiş. o sırada piyasaya çıkan 1-2 kuşakta böyle böyle deneme tahtasına döndürülmüş.

konumuz şu videodaki adam aslında. "ohuyom ben yaa" diyerek fenomen olan, kimbilir hangi cezaevindedir şimdi dediğimiz. cezaevinde değilse bile kimbilir kimin iti köpeğidir diye tahmin yürüttüğümüz çocuk. bir önceki cümle de adam dedim ancak çocuk daha iyi tanımlayacak kendisini. zira bu kişi 18 yaşını geçmemiş muhtemelen. yani okul arkadaşları 18 yaşını geçmeyen nereye çeksen oraya gelir diyebileceğimiz bir sürü fırlama,zibidi veya en nihayetinde çocuk! bu çocukla aynı sıraları paylaşan, bu çocukla aynı kantinden alışveriş yapmak zorunda kalan bir sürü insan var bu memlekette. akli dengesi yerinde olmadığı anlaşılan saçma sapan hareketlerle abilerim dediği veya diyebileceği adamları korumaya çalışan bir piyon. kendinden geçmiş belki de haplanmış yada haplanacak bu aciz çocuk. bir sürü sebebi vardır bunun bu hale gelmesinde. bir sürü yan etken veya ana etken. ancak bir gerçek var ki bu dandik eğitim sisteminin yetiştirdiği bu çocuk dandik ceza ve tutuk evi sistemimiz sayesinde yanımızda gezinecek veya geziniyor. biz de bunlardan korunalım diye güvenlik görevlerine, güvenlikli sitelere, alarm sistemlerine paralar döküyoruz. it gibi çalışarak kazandığımız paraları. sistemin bize "şaka gibi" sunduğu bu çocuktan korunmak için sistemin korunma yöntemleriyle kendimizi savunuyoruz. bu çocuk aslında biziz, bu çocuk solumuzda ki kötü melek. bu çocuk bizim altbenliğimiz...

3.30.2010

Messi: "Bedava da oynarım"

"Barcelona'da oynayan ve yıllık 33 milyon Avro ile dünyanın en fazla kazanan futbolcusu olma özelliğini elinde bulunduran Arjantinli futbolcu Messi, ''Eğer bedava oynamak zorunda olursam bunu yaparım'' dedi."


ben de sana soruyorum messi. ya sigortanı yatırmasalar?

benten (i)


cennet cehennem vardır yoktur diye iddialı konuşan adamlara hayranlıkla baktım her zaman. hani bir insan bu konuda bu kadar güvenebiliyorsa kendine ve benimle yüz yüzeyse kesinlike yanlış yerde doğmuştur ya da yanlış eğitim almıştır. zira atom mühendisi de olabilirdi, facebook'uda ilk çıkaran o olabilirdi. tabii ailesinin evinin garajı olması şartıyla.

bu aralar genç yaşta ölümler veya hastalıklar çok sık olmaya başladı çevremde. çok yakınım diyebileceğim bir eniştemi bir de dedemi kaybettim şu 26 senelik ömrümde. ama ikisi de çocuklukta kaldı hayal meyal hatıralarıyla...

öte dünyayı ben hep farklı hayal ettim. hani zannetmiyorum ki sonucunu bildiği bir işe kalkışmış olsun yüce tanrı. ha derse ki yok arkadaş ben titaniği de 22 kere izledim ona bir şey diyemem. ama yine de her işsiz kaldığında olay aslında fight clup ta olum diyen bir adam değildir zannımca. (iç ses: adam derken?) bence şöyle bir olay olacak cennet cehennem kapılarının girişinde. onca sene yaşadın ettin ne aldın sen bakalım aslan parçası diyecek bu dünyadan göklerin efendisi. ne getirdin bana, ne gördün ne yaşadın, hırsızlık yaptın mı diyecek misal. ama hırsızlık yaptın yanacaksın demeyecek. hırsızlık yaptığında ne hissettin diyecek. adrenalin salgıladın mı deliler gibi, pişman oldun mu, başkasının hakkı mıydı o sence yoksa hala savunuyor musun onu ben hakkettim diye. neyi neden yaptığının mantığını sorgulatcak sana bence. yani ben öyle umuyorum...

bu bağlamda bana da soracaktır. ne kaptın bu dünyadan, ne aldın, ne getirdin bize, kötülükleri boşver güzelliklerden bahset der belki. hani belki mesaisinin son saatlerine gelirim sorgulama seansındaki çok yorgunum ben der, güzellik anlat bana, bir hoş sedadan bahset bana der. der mi? der.

ben de yaptım kendime göre bir liste. 10 tane diye başladım. tabii ki yetmedi sayıyla da rakamla da "onun" hacmi. liste uzadıkça uzadı. belki bu listenin tamamını anlatırım burada. belki bu ilk ve son güzellik olarak kalır ardımda.

işin özünü geçip yan hikayesine gelelim. bugünkü adamımıza. ilk ondaki yerini bilemem. birinci falan değildir, hatta ilk onda bile değildir. zira ortaokuldan beri kendisiyle bir kere kadıköyde karşılaştık. o fenerin maçına gidiyordu bense okul harcını yatırmaktan dönüyordum. bir de geçenlerde bir halı saha maçında. onun haricinde de üç beş facebook muhabbetmiz vardır. ama güzel adam taa ortaokul yıllarında belli etmişti kendini sıraya dadadu dadadu dadadu diye vurup içindeki darbuka aşkını gösterirken cümle aleme. bir de matematikçiden yediği efsane azar vardır. kendisi hatırlamam der ama o sırada çevresinde kim varsa unutamamıştır. "allah belanı versin şerefsiz zeki" dedirtmişti matematikçiye. adam öyle garip bir şekilde dedi ki sanki içinden diyordu ama yanlışlıkla fısıldadı. neyse genel olarak güzel bir adam ben bunu bilir bu söylerim. birazdan izleyeceğiniz videoda da belli ediyor zaten güzelliğini. eliyle darbuka çalarken ağzıyla başka bir enstrümanın sesini çıkarmaya çalışıyor. ve evet karşımızda zeki;




not: bu yazı ve video için kendisinden izin almadım. biran önce okuyunuz. sonra bu ne olum sil aga beni ordan derse silerim hiç affetmem.

3.27.2010

m.e.d.i.a.


sanırım 2. sınıf öğrencisiydim. ben gazeteci olacam triplerine girip cumhuriyet gazetesinde almıştım soluğu. okuduğum gazete, sevdiğim gazete bana kollarını açsana gazete dedim. yazı işleri toplantısına giren ibrahim yıldız sivimle ilgilenmek için 4 saat bekletti beni cumhuriyet kitap standının olduğu yerde. sıkılıp gazeteden çıkarken sanırım gazeteciliktende sıkılmıştım. o gün bugündür yer edinmedim bir daha medyada, total futboldan kazandığım bedava maç biletinin anonsu yapılırken yaklaşık bir yarım dakika ismimin yazması haricinde ekranda. bugünse belki de talihim döndü. zaytungun son dakika haberlerinde yer buldum kendime... bonaventure bildirdi.

3.25.2010

can yücel!

Seninle olmanın tek yan etkisi ne biliyor musun?
Nereden bileceksin?
Sen benimle hiç olmadın ki.
Olsaydın avuçlarım terlemezdi…
Isırmazdım dilimin ucunu…
Özlemezdim seni yanımdayken.Kıskanmazdım.

3.14.2010

sinek




bir sinek var. odanın içinde dolanıp duruyor. hapis hayatına düştüğünü farkettiğinden bir oraya bir buraya gidiyor. adeta oda da volta atıyor. arada çarpar gibi oluyor duvarlara ama çarpmamayı başarıyor güzel bir saltoyla. hayatına devam ediyor.

geçen yazdan mı kaldı acaba? aylardan mart malumunuz. bu zamanda lavraların bir olayı var mı hiç bilmiyorum. ama bir şekilde kışın bu dünyaya gelmeyi başarmış olsa bile yaşayabileceği sayılı yerlerden biri bu odanın içi, o kuytu köşe, bu sıcak baca...

yeryüzünde hayata geliyor. soğuğa dayanma yetileri olmadığı için sıcacık bir yer arıyor kendine. ona güven verebilecek hayatını idame ettirebilecek bir yer. tek kaygısı daha fazla yaşamak, daha fazla bokun üzerine konmak, daha fazla çiftleşmek. ne benim okuduğum kitapların farkında, ne senin izlediğin filmlerin,oyunların, ne onun gördüğü yerlerin. olmasını da beklemiyor kimse zaten ondan. aynı "baba, annemle siz beni nasıl yaptınız?" sorusuna kızaran bozaran, yanıt vermekten kaçınan baba gibi bakıyor hayata ya da "ben matematik yapamam"cılara benzer...

senden benden bir farkı yok yani sineğin. sende sinek gibisin kısmen. ama bir küçük ayrıntı var hayatında. o konduğu boku umursamıyor, sen tapıyorsun!

tali yol

anlamlı (11) futbol (6) anlamsız (5) ben (5) birey (5) toplum (4) öteki (2) atarım tutar belki (1) atatürk (1) benten (1) müzik (1)

gözetmenler

Nineteen Eighty-Four

Nineteen Eighty-Four